Podcastia. %100 gerçek öyküler, inanılmaz hikayeler! Az önce 15. bölümünü yayınladık, dedim artık bu siteye bir şeyler girmenin vaktidir. Ne oldu, nasıl, neden oldu? Bölüm 00 ile size başlamadan önce kafamdan geçenleri anlatayım.
Neden Var Bu Oyun?
Bono, Temiz ve İsmail ile bir ttRPG oynayalım diyorduk da kimse popişini kaldırmadığı için bir türlü başlayamıyorduk.
(ttRPG , tabletop roleplaying game, masaüstü rol yapma oyunu demek. Ülkemizde tuhaf bir alışkanlık ile FRP kısaltması kullanılıyor, neden, niye belli değil. Dijital oyunlar çağında eski bir terim artık, siz doğrusunu bilin, doğrusunu kullanın: RPG. ttRPG, cRPG, jRPG, tRPG gibi çeşitler mevcut, illa yerli ve milli olsun derseniz de RYO).
Sonuçta ne oldu da başlama kararı aldık? Ben önceki yaz O Tarz Mı’dan ayrıldığımdan beri iş yoğunluğundan görüşemiyorduk aslında, o arada Temiz de geri döndü, arkadaş gurubu daha sık görüşmemize vesile olur gibi giriştik işe. Bono’nun da artık bu işe ayırdığı bir stüdyosu var. Rahat. (O Tarz Mı’nın uzun süre göçebe durumu vardı, dinleyiciler biliyor).
Sistemi Seçerken
Bono, Temiz ve İsmail dijital oyunlarda aktif, İsmail dijital RPG oyunlarına en hakim insan. Bono muhabbetten hızlıca sıkılıyor oyunlarda, Temiz Rocket League seviyor. Bir de konu ile alakasız bilmem kaç bin kişi dinleyecek. Yani oyunumuzun hem akması lazım, hem noob oyuncu oynayacak, hem dinleyici anlayacak. Nasıl?
Süperkahraman ya da modern hikaye niyetim olmadığı için oWoD, nWoD, Mutants and Masterminds türevlerini şimdilik cepte tuttum. M&M3 zaten fazla gelir.
Böyle bir ekip ile DnD 3 ailesinden bir oyun oynamak (Pathfinder gibi güncel, D&D 3.5 gibi antika) hem dinleyici, hem oyuncu için içerik intiharı olurdu. Minyatür dövüşü zaten podcast formatında nasıl olacak? D&D 4? lel no.
Yazılmış belki de en güzel RPG sistemi olan FATE Core her zaman asıl niyetim, ancak hem seyirciyi hem de oyuncuları FATE ile yavaş yavaş tanıştırmak lazım, FATE oyuncuya çok güç veriyor.
Sonradan, hem güncel ve çok kaynak sahibi olduğu, hem dövüş sistemi artık minyatürsüz oynanabildiği, hem de DnDBeyond.com gibi harika bir sisteme ait olan DnD5 ile ilerlemeye karar verdim.
Hikayeyi Seçerken
“Sudan çıkmış balık” senaryosu ile ilerleyeceğim başından beri netti, çünkü oyuncular ve dinleyiciler bu sisteme ve dünyaya ilk kez giriyorlar. Bu hikaye biter ve yeni hikaye başlarsa artık “sudan çıkmış balık” kurgusuna ihtiyacımız kalmaz.
Çoğu cRPG (computer role playing game) şu ya da bu şekilde hafızasını kaybetmiş protagonist ile ilerler, bu hem oyuncu için giriş olur, hem de büyük klişedir. Önceki benlikleri silinmiş ancak bariz bir amaç ile evren içerisinde var olan karakterler yaratmayı tercih ederim. Görevi yapıp yapmamak oyuncuya kalmış, ancak hikayeyi ilerletecek bir lokomotif iyidir.
Lokomotif olarak da D&D kozmolojisinin en klasik hikayesi olan Blood War kadar iyi bir örnek yok. Böylece, yine hem oyuncular hem de dinleyiciler D&D efsaneleri ile hızlıca tanışacak.
Oyun Yapısı
GM’lik (gamemaster) çok keyifli ve yorucu bir uğraş. Ben hazır senaryo oynatmıyorsam lineer macera hiç yazmadım, yazmaktan ve oynamaktan da keyif almam. GM’lik yaparken en çok sihirbazlık çalışırken öğrendiğim yöntemleri kullanıyorum.
Sihirbazlıkta “card forcing” denilen bir yöntem vardır. Bir sürü flourish yapar, bir sürü laf oyunu yaparsın, öte yandan kart seçecek olan vatandaş random bir kart seçtiğine inanırken, sürekli senin istediğin kartı seçer.
Öte yandan “emerging complexity” diye bir bilimsel tabirimiz var. Mühendislik okurken de entropi her zaman sevdiğim bir başlıktı. Hazır bir sisteme yeni unsurlar ekleyip, yaşamı oluruna bırakıyorsun. Kesinlikle beklenmedik sonuçlar çıkıyor.
Benim kurgularım her zaman bu iki uç arasında gidiyor. Kurguladığım anahtar olaylar yaşanacağı zaman, şöyle ya da böyle yaşanıyor. Protagonistlerimiz bunları kaçırabilir, durdurabilir ya da maruz kalabilirler. Yer yer kanca atarak çekiyorum ancak masayı kendi hallerine bırakarak çıldırmalarını izlemek de büyük keyif.
Oyun Dünyası
En temelinde RPG hobisi absürt bir uğraş. Bir masa etrafına toplanıp “Ben büyücüyüm, hihoha” diyorsun. Hem oyuncular hem dinleyiciler bu durumu absürt bulacak ve herkes alışana kadar uzunca bir süre mizah yapılacak. Acemi GM ve oyunculara da tavsiyem, ilk oyunlarınızda absürtlük ve mizahı kucaklayın. Hedefiniz eğlenmek olsun; Tolkien’e rakip olmak, en azından hemen, olmasın.
Bir de Türkçe konuşan insanlar olarak bir masaya oturup Lonboria krallığı kurtarmak için Dark Darkdork ile kapışan Elbörn, Junzig ve Kurbathok ile oynamak bana hep ters gelmiştir. Elbette bir sevda ile girilir bu işlere ancak masada çay içilir, arada dürüm söylenir, üç cümlede bir Leyla ile Mecnun mizahı yapılır.
Büyük ve dramatik hikayeler anlatmak için Kelt, Germen, Viking efsanelerine ihtiyaç duyduğumuzu düşünmüyorum. Türkçe konuşan milletlerin de çok güzel destanları var.
Haliyle, Podcastia, formata selam çakan ismi haricinde Türkçe konuşan oyuncu ve dinleyici için ideal bir dünya olsun istedim. Karakter ve mekan isimlerini Türkçe isim ve tabirlerden türettim, canavarların isimlerini ise yine Anadolu ağzına çevirmek istedim. Lizardfolk, Kertenkele, Kertik oldu. Barbarlar, Barbo, Derdo oldu. Mayfamsı delikanlı örgüt Prestij Müzik gibiydi, Canısı ismi iyi geldi. Zümküfül, kulağa fantastik gelse de bir sosi yemeğinin ismi, kokoreç tezgahlarının sevilen ismi.
Macera Başlıyor!
Podcastia’ya gösterdiğiniz ilgi ve sevgi için teşekkür ederim. Ben buna inanmazdım ancak dünyada Matthew Mercer gibi isimler rol yapma oyunlarının seyirciyle buluşabilecek bir şey olduğunu kanıtladı. Bana sorsanız Türkiye böyle bir içeriğe hazır değildi, hazır olduğunu da O Tarz Mı ekibi gösterdi.
Bölümden bölüme sizin ve benim eğlencemiz için çile çeken Bono, İsmail ve Temiz’e çok sevgi gösteriniz. İlgi ve sevgi için hepinize teşekkür ediyorum, oluşturduğum dünya ve karakterlerin, Bono, Temiz ve İsmail ile çarpışmaları ile ortaya ne çıkacak kimse bilmiyordu.
Güzel oldu, inşallah her şey daha da güzel olacak.
– Can Sungur
@csnaber
Can Sungur abimin zaten sıkı bir takipçisi ve hayranıyım. Sayesinde O Tarz Mı? ekibi gibi güzel bir ekibi tanıma fırsatını bana verdiği için de çok mutluyum. (Bonomo hariç o zaten celebrity :P) Hepinizi keyifle dinliyor ve izliyorum. Çok kaliteli ve benzersiz işlere imza atıyorsunuz. Bazen sizi dinlerken “yahu ben Türkiye’de miyim gerçekten, bu kadar kaliteli içerikler ülkemizde mümkün mü?” şeklinde hayatımı sorgularken dalıp gidiyorum ve aynı bölümleri tekrar tekrar dinliyorum. Hepinize sevgiler ve saygılar. 🙂
Bir gün izin verin elinizden cevizli sucuk yiyeyim.
Nolur. 🙁
İşe gidip gelirken dinleyenlerdenim. Metroda olsun, yolda yürürken olsun sürekli yüzümde tebessüm bırakan; bana podcast dinleme alışkanlığı kazandıran bu güzel iş için teşekkürler 3 Can ve İsmail. Umarım devam serileri gelir.
“Öl öl! Seni lanet fahişe.”
Abi ben podcast dinlemeye ve ttRPG izlemeye/dinlemeye bayılan biriyim. Yaşamımdan sıkıldığımda bambaşka evrenlere yolculuk edip soluklanmak ve bunu birilerinin doğaçlama yapmasını izlemek/dinlemek bana aşırı keyif veriyor. Orta-alt denilebilecek ingilizcem ile altyazılı olarak izleyebiliyorum fakat sürekli bilmediğim kelimelerin anlamına bakmakta bir noktadan sonra sıkıcı oluyor. Ayrıca sırtımı yastığıma yaslayıp gözlerimi kapayıp kendimi akışa bırakmakta aşırı keyifli oluyor.
Bu zamana kadar sürekli oyun oynadım ve oyun oynamayı her şeyden çok sevdim. Bir dönem rekabetçi online oyunlara çok sardım fakat hep bir şeyler eksik geliyordu. O eksikliği de singleplayer oyunlara daldığımda farkettim. Küçükken de ”Şunu yapmak istiyorsanız şu sayfaya atlayın” tarzı çokta popüler olmayan kitapların hastasıydım. Uzun süre Aksiyon / RPG oyunlarında akıp maceradan maceraya atıldıktan sonra hikaye benim için daha da bir anlam ifade etmeye başladı. Bir süre sonra seçimlerimin dünyayı etkilediği oyunlara daldım derken Visual Novel ve text-based oyunlara iyice girdim. Eskiden çok saçma ve sıkıcı gelirdi fakat şu an en çok keyif aldığım oyun türleri. Hem oyunun tasarımı çok zor değil ve hikaye seçimlere göre çok farklı yönlere gidebiliyor, hem de gerçekten oyunu benim oynadığımı hissediyorum. ttRPG bende hep bir meraktı, geçen sene arkadaşlarla da konuştum ve D&D oynamaya karar verdik. Başta sadist ve tam bir player killer olan, combat manyağı güç kaltağı arkadaşım GM oldu ve hepimizin eline verdi. Çok fazla şikayetim olduğu için ben GM’lik yaptım ve sadece PHP’yi yarım yamalak ingilizcem ile okumuş olmama rağmen aşırı keyif aldım. Oyuncu olmayı daha çok seviyorum fakat genel olarak bir masa etrafında arkadaşlarla sohbet tadında fantastik dünyada bir oyun çeviriyor olmak muazzam tatmin edici geliyor. Küçüklüğümden beri hikaye yazmayı severim, ara ara minik öyküler yazarım. Ayrıca bir ara resim işine de çok girdim ve en büyük hayallerimden birisi kendi çizgi romanımı/mangamı/manhuamı/manhwamı kafama ne eserse ve hangi çizim tarzına yakın hissedersem yazdığım uzunca bir hikayeyi çizmek. Birgün kendi oluşturduğum ve çekirdek hikayesini yazdığım bir evreni arkadaşlarıma oynatıp bunu öyküleştirmeyi ve sonrasında da çizmeyi düşünüyorum. Ama o zamana kadar oyuncu olmaya devam. Daha 2 oyun oynayabildim ve tadı damağımda kaldı, önümüzdeki günlerde çok güvendiğim bir arkadaşım DM olacak ve ben 5 background yazdım bile. Ölürsem yedekte dursun diye. Açıkçası bu sene en çok beklediğim ve heyecanlandığım olay buydu. Herkese rol yapma oyunlarını kucaklamayı öneriyorum. D&D oynamamıza rağmen Rol Yapmayı daha çok seviyorum, Fate’i hiç denemedim ve bakmadım fakat ilerleyen senelerde DM olmaya karar verdiğimde bu setting’e kesinlikle bakacağım.
Can Sungur gral inanılmaz eğleniyorum dinlerken. Umarım hep devam eder bu ekip.
İkide bir “Gülroth’u vurmuşlar!!!” diye bağırıp sonrasında gülmeme sebep olan muhteşem iş. Umarım bu kaliteli içeriği uzun süre devam ettirip bizleri mutlu ederseniz.